Türkiye’nin, bundan yaklaşık 80 yıl kadar önce, bugünkü ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nden çok farklı, kendine has milli bir Ortadoğu projesinin olduğunu belki pek çok kimse bilmez. Buna o zaman Ortadoğu Projesi denmiyordu, ama Türkiye’nin istiklale kavuşmasından sonra İslam ülkelerinin de bağımsızlıklarını kazanmalarını ve Batılı sömürgecilerin nüfuzlarından ve egemenliklerinden kurtulmalarını hedefleyen bir stratejiydi bu.
Batılı sömürgeci güçlere karşı, İstiklal/Bağımsızlık savaşında Türk milletine öncülük eden Milli Mücadele liderleri, aynı şekilde İslam ülkelerinin de milli mücadele başlatmaları ve bağımsızlıklarını kazanmaları için yol gösteriyor, rehberlik yapıyordu.
Şimdi Mustafa Kemal’in Ortadoğu’yu ve tüm İslam dünyasını kapsayan sözkonusu projesini kendi ağzından dinleyelim:
Milli Mücadele lideri Fransız Le Figaro gazetesine 1922 yılında yaptığı açıklamasında da şöyle demiştir:
''...Avrupa'da, İstanbul ve Meriç'e kadar Batı Trakya; Asya'da Anadolu, Musul Arazisi ve Irak'ın kuzeyi. Arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri isteriz. Bunları kurtarmaya azmettik ve kurtaracağız!'' (1)
Mustafa Kemal Paşa, 1933 yılında Amerikalı General Mc Arthur ile Ankara’da yaptığı görüşmede “Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve adaları geri alacağım. Selanik de dahil, Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım” demiştir. (2)
''...Fransızların, Suriye ve Lübnan'a öyle kolay kolay istiklâl vereceklerinden emin değilim; binaenaleyh biz, hareketimizi onlara da teşmil ederek, kısa yoldan gerek Suriye ve gerekse Lübnan'a özledikleri istiklâllerini temin edebiliriz.'' (3)
26 Ağustos 1923’te İslamic News gazetesi Sahibi Hintli Gazeteci Abdülkayyum Malik Efendi’yle görüşmede Mustafa Kemal şunları söylemiştir:
“Biz Türkler en felaketli zamanlarımızda imdadımıza koşan ve bize hiç bir yardımını esirgemeyen Hintli kardeşlerimizin yaptıkları hizmetlerden dolayı pek minnettarız. Onların bize yaptıkları hizmetlerden dolayı pek minnettarız. Onların bize yaptıkları hizmetlerin milletçe nihayetsiz memnuniyetle karşılandığını, orada din kardeşlerimize ve bilhassa Hint Hilafet Komitesi üyelerine bildirmenizi isterim.(…)
Biz zaferimizi kazandık. Diğer kardeşlerimizin de milli emellerine kavuştuklarını görmek, bizim için sevinç sebebi olacaktır. Hindistan’da cereyan eden vakaları takip ediyoruz. Hintli din kardeşlerimizin milli mücadeleleriyle yakından alakadarız. Onları da emellerinde muvaffak olmalarını görmek en samimi temennimizdir.”
Abdülkayyum Malik Efendi, Mustafa Kemal’in bu beyanatı üzerine Hint Müslümanlarının Anadolu’daki milli hareketin feyizlerinden ilham aldıklarını ve Gazi Paşa’nın bizzat onlar için bir kuvvet ve azim kaynağı olduğunu söylemiş ve Hintlilerin, Türk kardeşlerine şimdiye kadar olduğu gibi yardıma devamı en büyük vazife kabul ettiklerini bildirmiştir. (4)
“SİZ DE BAĞIMSIZLIĞINIZI ELDE EDİN
SONRA BİR ÖRGÜTTE BİRLEŞİRİZ”
TBMM 'deki ilk gizli celse zabıtlarına göre, ''...Gâzi’nin (…) başlattığı anti/emperyalist savaşa katılmak amacıyla, gizlice ona başvuran Suriye ve Irak'ın (Prens Faysal dahil) liderlerine, (…) cevabı (1920) malûmdur: ''...gücümüz ancak kendimizi kurtarmaya yetecek kadardır; siz de bizim yaptığımızı yapıp, bağımsızlığınızı elde ediniz; bilâhara, Federasyon mu olur, Konfederasyon mu olur, bir örgütte birleşiriz...'' (bkz. Sadi Borak , 'Gizli Oturumlarda Atatürk'ün Konuşmaları', Çağdaş Yayınlar, 1977) (5)
Aynı eserde Mustafa Kemal’in şu ilginç değerlendirmesi vardır:
“Irak’a gelince Irak’ta İngilizlerin yaptıkları işlemler, Müslüman halkın gönlünü fena halde kırmıştı. Biz kendileriyle temas aramadan evvel, onlar bizimle temas aradı, genel olarak Osmanlı memleketinin bir parçası olmayı kabul ettiler, fakat biz onlara karşı, Suriyelilere söylediğimiz görüşü söylemekten başka bir şey yapmadık; Onlara dedik ki…
“Kendi dahilinizde, kendi güçlerinizle, kendi varlığınızla bağımsızlığınızı sağlamaya çalışınız. Biz de her şeyden önce bağımsızlığımızın sağlanmasına çalışıyoruz. Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir engel kalmaz…”
“…ve Musul dolaylarında, Bağdat’ta ve sair bir çok yerlerde (…) vak’a olarak bir çok hadiseler meydana çıktı. Bugün bile, dış görünüşü ne olursa olsun, bizi yok etmeye çalışan düşmanlar, Suriye ve Irak’taki milli faaliyetlerle onlar yüzünden bize karşı kullandıkları kuvvetleri azaltmaya mecbur olmuşlardır…”
“…bugün dahi, dış görünüşü ne olursa olsun, gerek Iraklıların ve gerek Suriyelilerin, bu iki bölgedeki dindarlarının kalpleri bizimle beraberdir. Eğer bundan sonra gereği yapılırsa, bunlardan fazlasıyla yararlanmak mümkündür.” (6)
“ALLAH NASİP EDERSE SELANİK’İ
MUSUL KERKÜK’Ü ALACAĞIM”
Hasan Rıza Bey’in (Soyak) 'Atatürk'ten Hatıralar'ında naklettiğine göre, Mustafa Kemal, 'Hatay Meselesi' yle ilgili olarak. zamanın (1937) Suriye Dışişleri Bakanı Cemil Mardam 'a şöyle demiştir:
''...ben, bir milletin mevcûdiyetini kurtarmak için işe başlarken, ne yazık ki Suriye'yi, Irak'ı, bütün İslâm Dünyası'nı, biraz müsamaha etmek mecburiyetinde kalmıştım; çünkü bütün bu âlemi kapsayan büyük imparatorluğun enkâzını, bizim kadar dostlarımızın ve dindaşlarımızın da görmüş olduklarını biliyordum...''
''...ben bu işi yaparken emindim ki, asırlardan beri beraber yaşamış, dindaşlık yapmış insanlar, ayrılamazlar. Yalnız imparatorluğun yarattığı birtakım su-i tefehhümlerin (kötü anlayışların) unutulabilmesi; ve nihayet, beraber yaşamış bu insanların birbirini anlayabilmesi için, muayyen bir zaman geçmesi lâzımdı. (…) fakat bu hakiki güneşin doğduğu günü anlamak için, biz ve dostlarımız, güneşi saymayanların haksız tazyiklerinden mülhem olmak için, daha fazla beklememeliyiz...'' (21/22 İkincikânun 1937) (7)
''...Fransızların, Suriye ve Lübnan'a öyle kolay kolay istiklâl vereceklerinden emin değilim; binaenaleyh biz, hareketimizi onlara da teşmil ederek, kısa yoldan gerek Suriye ve gerekse Lübnan'a özledikleri istiklâllerini temin edebiliriz.'' (8)
“MUKADDES TOPRAKLAR İÇİN
KANIMIZI DÖKMEYE HAZIRIZ”
27 Temmuz 1937 tarihinde Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nde yayınlandığına göre, Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı nutkunda “Filistin’e el sürülemez. Türkler mukaddes topraklarda yabancı hakimiyetine tahammül edemeyeceklerdir.” demiş. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivinde bulunan, Dahiliye Vekaleti Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından saklanan 1937 tarihli belgeye göre, Mustafa Kemal TBMM’de yaptığı konuşmasında “Arapların, Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür.”demiş ve şöyle konuşmuştur:
“Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa bir kaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip kudretimizi bildiğimiz için İslamiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. (…) Peygamber’in son arzusu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin (dedelerimizin), Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.” (9)
İngiltere’nin, uluslar arası görüşmelerde Süleymaniye, Kerkük ve Musul'u ele geçirmek ve ayrıca “Nestûri Hıristiyanlarının şehri olduğu” gerekçesiyle Hakkâri 'yi de Türkiye'den koparmak çabalarına, Türkiye şiddetle karşı çıkınca, konu, o zamanın Birleşmiş Milletler'i olan Cemiyeti Akvam’a intikal etmiş; ne var ki oradan da, İngiltere’nin istediği sonuç çıkmıştı: “Musul, Irak'a ve manda yönetimine bırakılacak!”
Ankara, bu kararı tanımamış, Mustafa Kemal Paşa, Ali Fethi Bey ve Karabekir Kâzım Paşa'ya, şunları söylemiştir: “Ali Fethi Bey, siyaset yoluyla muvaffak olamadı; sıra Karabekir'e geldi; o meseleyi asker kuvvetiyle başaracaktır!'' (10)
TÜRKİYE’NİN YARIM
KALAN MİLLİ PROJESİ
Türkiye’nin milli Mücadele ile kurtulması ve bağımsızlığına kavuşması, İslam ülkeleri için bir örnekti, bir modeldi. Türkiye kendisini kurtardıktan sonra, bütün İslam ülkelerinin de bağımsızlıklarına kavuşmaları ve kurtulmaları için rehberlik misyonunu yüklenmişti. Bütün İslam dünyası Türkiye’nin öncülüğünde yine bir araya gelecek ve birleşecekti, yine bütünleşecekti. Ama bu proje tarihimizin o döneminde kaldı. Türkiye maalesef bu hassasiyetten bugüne gelinceye dek çok uzaklaştı. Ankara’nın gündemlerinde başkaların hassasiyetleri daha çok ön plana çıktı. Bu yüzden İslam coğrafyasının ve Türk dünyasının kurtuluş projesi Mustafa Kemal’den sonra devam ettirilemedi ve Türkiye’nin gündeminden kaldırıldı.
Türkiye, dış etkiler ve yönlendirmeler yüzünden uzun zamandır uzak kaldığı kendi hassasiyetlerine, kendi hesaplarına ve kendi projelerine dönmelidir. Yarım kalan hesaplarını ve projelerini tamamlamalıdır. Ama tabii ki 80 yıl öncesinde olduğu gibi, öncelikle kendisini kurtaracak ve gerçekten bağımsız hale getirecek bir yola girmelidir. Milli mücadele’yi gerçekleştirenlerin yoluna…
______________
(1) Le Figaro, 30 Ağustos 1922’den: Attila İlhan, Cumhuriyet, 13.12.2004
(2) Ahmet Kabaklı; Temellerin Duruşması, Dokuzuncu Baskı, İstanbul, 1990, s.52.
(3) Hasın Rıza Soyak, 'Atatürk'ten Hatıralar', Cilt, II. S. 607’den nakleden: Attila İlhan, Cumhuriyet, 20.12.2004
(4) Atatürk’ün Bütün Eserleri, C: 16 (1924), Kaynak Yayınları, 1998, s:93-94
(5) Attila İlhan, Cumhuriyet, 15.12.2004
(6) Sadi Borak, Gizli Oturumlarda, Atatürk’ün konuşmaları, Çağdaş Yayınları, 1977, s: 13/14; Nakleden: Attila İlhan, Söyleşi, Cumhuriyet, 10.01.2003
(7) Attila İlhan, Cumhuriyet, 15.12.2004
(8) Hasın Rıza Soyak, 'Atatürk'ten Hatıralar', Cilt, II. S. 607’den nakleden: Attila İlhan, Cumhuriyet, 20.12.2004
(9)Yeni Şafak, 07.01.2005
(10) Yusuf ve Ali Koç’un “Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle M. Kemal Atatürk” kitabından: Attila İlhan, Cumhuriyet, 13.12.2004


*

VİDEO